Sekülerizm Seküler Midir?

Nihai amacın sorgulanması, tüm kültürlerde doğal ve genel olarak, kişinin kalbinde ve aklında önemli yeri işgal etmektedir. Hepimiz dünyadaki yerimizi, ailelerimiz ve arkadaşlarımızın bizim için ne ifade ettiğini ve hayatımızda ne kadar süre kalacaklarını merak ediyoruz. Kaçınılmaz olarak, hayatın fırtınalı havasına karşı elimizde tutabileceğimiz bir gerçeklik, saflık ve değişmezlik arıyoruz. Bu bitmeyen ve birbirine karışmış sorular ve cevaplar ağı benim ‘din’ olarak isimlendirdiğim şeydir.

Başkaları – bireylerin nasıl en iyi şekilde organize edileceği ve güçlendirileceğine yönelik – aynı soru ve endişelere bakabilir ve hükümetlerin, ekonomilerin ve modern devletin rolünü görebilir. Birçokları bu soruları özünde siyasal, ekonomik veya sosyal sorular olarak görebilir, böylelikle devleti birincil sorumluluk sahibi olarak kabul edebilir. Bu doğrultuda ele aldığım, din ve siyasal olan arasındaki bu gerilimdir. Bazı ideolojik kusurları aydınlatmayı ve yeni keşifler için merak uyandırmayı umarken, bahsi geçen tartışmaları sekülerizm dünyasına eleştirel bir başlangıç olarak görüyorum.

Hüseyin Ali Agrama, 2012’de yayınlanan Sekülerizmi Sorgulamak: İslam, Egemenlik ve Hukukun Üstünlüğü kitabında sekülerizmin kendi yarattığı gerilimler ve endişeler yoluyla nasıl ilerlediğini ustalıkla göstermektedir:

“Sekülerizm doktrini sürekli uygulandığı süreçlerle cevaplamayı amaçladığı soruyu ortaya koymaktadır; Yani, din ve siyasal olan arasındaki çizginin nerede çekilmesi gerektiği sorusunu… Bu çizginin çizildiği süreçler o çizgiyi sarsmak için çalışmaktadır. Böylece sekülerizmi en iyi karakterize eden şey, din ile siyasal arasındaki ayrım ve yalnızca dinin düzenlenmesi değil, temel liberal haklar ve özgürlüklerin belirlenmesi ve güvence altına alınması için din ve politika meselesi üzerine bir karmaşıklık oluşturmasıdır. Bu süregelen karmaşıklık, modern devletin genişleyen düzen koyucu kapasitesinin bir özelliğidir. Aynı zamanda bu durum, paradigmatik seküler devletlerin tarihi boyunca gördüğümüz bir şeydir.”

Kilise’nin ve Devlet’in birbirinden kusursuz şekilde ayrılmasına dair bir teori veya pratikten ya da bu ikisi arasında karşılıklı bir toleranstan oldukça uzaktayız. Aksine, bugün, seküler iktidarın doğası devletin dini kasıtlı şekilde düzenlemesidir: Bunu öncelikle dine bir öz atayarak (yani ne olduğunu tanımlayarak), sonra da kamusal alanda onu pratik ederek yapmaktadır. Çelişkili bir yapı olarak görüldüğü üzere, seküler sistemlerin karakteri din ve devlet kurumlarının ayrılmasını öne sürmeleri, ancak sıklıkla müdahale etmeme ilkesini ihlal etmeleridir.

Modern devlet ve onun kurucu siyasal aktörleri dine kayıtsız kalmaktan ya da ona karşı objektif olmaktan uzak bir şekilde dini takıntı haline getirmekte, bireysel ve toplumsal düzeyde onu sınırlama ihtiyacı duymaktadır. Savaş, barış, eğitim, sağlık bakımı, hatta bir kimsenin giyimi ve yiyecek seçimi gibi meseleler genellikle “dinsel” meseleler olarak belirlenmiş moral ve ahlaki ikilemler olagelmiştir. Ulus-devlet içerisindeki birey veya topluluğun varlığını pratik edebilmesi konusunda giderek azalan bir kapasite söz konusudur. Bu sıklıkla, devletin, bir şirketin, bir öğretmenin veya bir polis memurunun müdahalede bulunduğu durumlarda, bir kimse statükoya neyin karşı olduğu tercihinde bulunduğunda gözlenmektedir. Elbette insanoğlu her zaman yüce gönüllü, merhametli ve yaşama saygılı olmadığından ötürü, çoğu zaman müdahale gereklidir.

Ben devlet veya din üzerine belirgin bir değer yargısında bulunmuyorum, bunun yerine sekülerizmin objektif ve evrensel düzeyde yararlı olduğu düşüncesine karşı çıkıyorum. Sekülerizm sübjektiftir ve devamlı evrim içerisindedir. Aynı zamanda bilinçli ve kasıtlı şekilde, “iyi” olanın (ahlaki olanın) dinsel bir mesele olması gerçeğini komplike hale getirerek “kazananlar” ve “kaybedenler” üretmektedir. Sekülerizm bu şekilde davranmakta ve öne çıkan seküler düşünürlerin dini / dini aktörleri kötüleme araçlarını kullanmaktadır.

Sekülerizmi modernitenin en sinsi girişimi olarak tanımlamak zordur. Çünkü bu isimlendirmedeki bir rekabette, liberalizm ve kapitalizm de dahil güçlü ve uygulanabilir adaylar sorgulanmaktadır. Yine de sekülerizmi modernitenin en tehlikeli aldatması olarak açıklayabiliriz. Zira bizi onun gücüne bağlayan zincirleri kırmanın zamanı geldi.

Works Cited:

Agrama (2012): Hussain Ali Agrama, Questioning Secularism: Islam, Sovereignty, and the Rule of Law in Modern Egypt, (Chicago, University of Chicago Press, 2012); 29.

Görsel: “Drawning Hands” by Maurits Cornelius Escher


About the Author: Mariem is a civil society activist working for democratic governance & religious freedom in the Middle East and North Africa. She writes on critical political & social theory, comparative democracy studies, and Islamic & comparative religious studies. You can follow her on Twitter here.

This article was generously translated by Alp Cenk Arslan. If you’d like to contribute to our translation efforts, please contact us here

Disclaimer: Material published by Traversing Tradition is meant to foster scholarly inquiry and rich discussion. The views, opinions, beliefs, or strategies represented in published articles and subsequent comments do not necessarily represent the views of Traversing Tradition or any employee thereof.

Leave a Reply